30 Mayıs 2009 Cumartesi

Bizim ‘icat’cılarımız



Pek çoğumuzun hayal bile edemeyeceği aletlerdir; el değmeden ağaçtan kiraz toplayan makine, trafikte sollamayı önleyen dikiz aynası ya da lastik patlamasını önleyen cihaz.... Eminim siz, kışın ayakları sıcak tutan pilli ayakkabıyı da hayal edemezsiniz... Atık gıdaların güneş enerjisiyle hayvan yemine dönüştüğünü biliyor musunuz ya da atık çay ve bitkilerden sunta yapıldığını...


Aracınızla trafik kazası geçirirseniz hayatınızı kurtaracak beyin dondurucu cihaz istemez misiniz? Oyunlu-uygulamalı okuma- yazma setini, havalı mayoyu, her boyda öğrenciye göre ayarlanabilir ergonomik okul sırasını, meyve ve çiçeklerin donmasını önleyen ilacı, havuz temizleyebilen akıllı polimeri, kendi kendine ısınan konserveyi, hava ile ısınan motoru, tüp gaz patlamasını önleyen cihazı, gerektiğinde çanta olarak taşınabilen evi biliyor musunuz? Bunları hayal ettiniz mi hiç, duydunuz mu, gördünüz mu?


Bunları duymak, görmek ya da bilmek Japonya’ya, Avrupa’ya, Amerika’ya gitmenize hiç gerek yok. Bunları, Avrupa, Amerika ya da Japonya’da aramayın boşuna... Oralarda bulamazsınız. Bu saydıklarımızın hepsi burada, Ankara’da... Burası, İzmir Caddesi’nde bulunan Mucitler ve Araştırmacılar Derneği... Bundan yirmi yıl öncesine kadar birbirlerini duyan ama tanımayan mucitler “Birlikten kuvvet doğar” diyerek bir araya gelmişler, örgütlenmişler. Kısa bir zaman dilimi içinde de yaklaşık 250 kişilik bir ‘mucitler bölüğü’ oluvermişler, kendi deyimleriyle. Sıvamışlar kolları, paçaları çalışmaya başlamışlar.


Önce, Abdülhamit döneminden kalma ve Türkiye’de yürürlükte olan en eski yasa unvanlı “Patent Yasası”nın değişimi için girişimlerde bulunmuşlar. Uzun çabalar sonucunda, bu ‘antika yasa’nın değiştirilmesini sağlamışlar. Yeni çıkan yasa da bekledikleri gibi olmamış, “dağ doğura doğura fare doğurmuş.” Değişen, yüksek düzeydeki patent giderinin düşürülmesi ve patent alan buluşa özendirme primi verilmesi olmuş. Ne yapsınlar, koskoca adamlar. “Yasa istediğimiz gibi çıkmadı, çağdaş hiçbir şey yok” deyip sokağa mı çıksınlar? Sokağa çıkıp ta üzerlerine su mu sıktırsınlar, ya da polis köpeklerine kendilerini ısırtıp, copların altında yerlerde mi sürünsünler? “Buna da şükür” deyip icatlarına devam etmişler.


Devletin öncelikli politikasının bilim ve teknolojiye dayanması gerektiği konusunda hepsi hemfikir. “Dünyaya bilgi ihraç eden bir toplumun oluşumu makro politikalardan geçer” deyip, bunun yolunun da araştırmacı toplum yaratılmasıyla mümkün olduğunu ifade ediyorlar.


Mucitlerimizi dinlerken, ülkemizde imkan bulamadıkları için yurtdışına giden bilim insanları, beyinler geliyor aklımıza. Sorunun temelinin eğitim sistemi olduğunu ileri süren mucitlerimiz, “Ezbere dayanan eğitim sistemi ile düşünme yetisi bitiriliyor” diyorlar. Çocuklarımızın beyinlerinin katledildiğine inanıyorlar... Bilgi ihraç eden bir toplum olabilmenin yolunun, eğitim sisteminin, “Düşünen, araştıran, soran, sorgulayan insan yetiştirecek şekilde” düzeltilmesi gerektiğini belirtiyorlar. Patent alan buluşlarının da devlet desteğiyle üretime yönlendirilmesini istiyorlar.


Derneğin yarısı akademisyenlerden oluşuyor, buna rağmen geçtiğimiz yıl yalnızca beş buluş yapılmış. Bu konuda en gelişmiş ülkenin ise Japonya olduğunu kaydeden mucitler, işi şakaya vurarak, “Rivayetlere göre Japonya’da, bir kızla bir erkek tanışırken birbirlerine, ‘Ne icadın var’ diye soruyor” diyorlar. Yine de bunca beyin göçüne, bu çarpık eğitim sistemine rağmen yine de mucitlerimiz var ve yaşamı kolaylaştıracak bir şeyler bulmak için çabalıyorlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder